Résultats 5 ressources
-
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 531'de anonim şirketin özel sona erme hallerinden biri olarak haklı sebeplerle fesih düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu döneminde anonim şirketin haklı sebeple feshinin mümkün olup olmadığı yönündeki tartışmalar sona ermiş ve anonim şirketin haklı sebeple feshi kurumu hukukumuza kazandırılmıştır. Anonim şirketin haklı sebeple feshi, haklı sebeplerin varlığı durumunda, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahipleri tarafından istenebilir. Anonim şirketin haklı sebeple feshi davası şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinde açılır. Kanunda anonim şirketin haklı sebeple feshinde haklı sebep kavramı tanımlanmamış ve haklı sebep teşkil edebilecek durumlara örnek gösterilmemiştir. Kanun gerekçesinde bu kavramın niteliklerinin gösterilmesinin ve tanımlanmasının yargı kararları ve doktrine bırakıldığı belirtilmiştir. İleri sürülen sebeplerin haklı sebep olarak kabul edilip edilmemesi mahkemenin takdirindedir. Yargılama sonucunda mahkemenin şirketin feshine, davacı pay sahiplerinin paylarının değerinin ödenerek şirketten çıkarılmasına veya uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verme yetkisi bulunmaktadır. Çalışmamız kapsamında anonim şirketin haklı sebeple feshinde haklı sebep teşkil edebilecek durumlar incelenmiştir. Bu inceleme yapılırken kanun metni ve gerekçesi, doktrinde ileri sürülen görüşler ve yargı kararları ile çalışmamız desteklenmiştir. Article 531 of the Turkish Commercial Code No. 6102 regulates the dissolution of a joint stock company for just cause as one of its special grounds for termination. With the introduction of this provision, the debates regarding whether the dissolution of a joint stock company for just cause was possible under the period of the Turkish Commercial Code No. 6762 have been resolved, and the institution of dissolution of a joint stock company for just cause has been incorporated into our legal system. The dissolution of a joint stock company for just cause may be requested by shareholders representing at least one-tenth of the capital, or one-twentieth in publicly traded companies, in the presence of just causes. The lawsuit for the dissolution of a joint stock company for just cause is filed in the commercial court where the company's head office is located. The law does not define the concept of "just cause" in the context of the dissolution of a joint stock company, nor does it provide examples of situations that might constitute just cause. According to the legislative intent, the determination and definition of the characteristics of this concept are left to judicial decisions and legal doctrine. Whether the reasons presented are accepted as just cause is at the discretion of the court. Following the trial, the court has the authority to decide on the dissolution of the company, the payment of the value of the shares to the plaintiff shareholders in exchange for their exit from the company, or another suitable and acceptable solution. This study examines situations that may constitute just cause for the dissolution of a joint stock company for just cause. In this analysis, the text and rationale of the law, views expressed in legal doctrine and judicial decisions have been taken into account.
-
Serbest piyasada önemli bir işleve sahip anonim şirketlerde, şirkete yeni sermaye sağlamak veya şirketteki mevcut pay sahiplerinin kontrolü elinde tutmak amacıyla imtiyazlı paylar oluşturulur. İmtiyazlı paylar (TTK m.478) ve imtiyazlı pay sahipleri özel kurulu (TTK m.454) ile şirketteki bazı paylara, diğer paylardan farklı ve üstün haklar, koruma mekanizmaları tanınmıştır. Bu çalışma kapsamında imtiyazlı paylar ve imtiyazlı pay sahipleri özel kurulu; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'ndaki (TTK) hükümler, mukayeseli hukuktaki düzenlemeler, öğreti görüşleri, Yargıtay kararları ve uygulamadaki sorunlar ele alınarak incelenmiştir. Konumuz ile ilgili tartışmalı hususlar, kanun ve yargı kararlarıyla netlik kazanması beklenen durumlar irdelenerek yeni bir bakış açısı kazandırmak amaçlanmıştır. Bu doğrultuda ''Anonim Şirketlerde İmtiyazlı Paylar ve İmtiyazlı Pay Sahipleri Özel Kurulu'' başlıklı tezimiz dört bölüm olarak hazırlanmıştır. ''İmtiyazlı Paylar'' başlıklı birinci bölümde, imtiyazlı pay kavramı, benzer kavramlar ve anonim şirketlere hakim olan ilkeler ile mukayese edilerek imtiyazlı pay ilkeleri çerçevesinde incelenmiştir. ''İmtiyazlı Pay Çeşitleri'' başlıklı ikinci bölümde, imtiyazlı pay çeşitleri incelenerek, bölümün ana omurgasını oluşturacak şekilde uygulamada en çok tartışılan hususlar olan, oy hakkında imtiyazlı paylar ve yönetim kurulunda temsil edilme hakkında imtiyazlı paylar irdelenmiştir. ''İmtiyazlı Pay Sahipleri Özel Kurulu'' başlıklı üçüncü bölümde imtiyazlı pay sahipleri özel kurulu kavramı, oluşturulma amacı, hukuki niteliği, mukayeseli hukukta imtiyazlı paylar ve imtiyazlı pay sahipleri özel kurulu, imtiyazlı pay sahipleri özel kurulunun toplanma şartları, toplanma süreci, toplanmasını gerektiren kararlar ve toplanmasına gerek olmayan durumlar ele alınarak incelenmiştir. ''İmtiyazlı Pay Sahipleri Özel Kurul Kararlarının Hukuki Etkisi, İptali ve Hükümsüzlüğü'' başlıklı dördüncü bölümde ise imtiyazlı pay sahipleri özel kurulu kararlarına karşı hukuki koruma mekanizmaları incelenmiştir. In joint-stock companies, which have an important function in the free market, privileged shares are created to provide new capital to the company or to maintain the control of the existing shareholders. In the Turkish Commercial Code No. 6102, privileged shares (TTK m. 478) and the special assembly of privileged shareholders (TTK m. 454) are regulated, granting certain shares in the company different and superior rights and protection mechanisms compared to other shares. With in the scope of this study, privileged shares and the special assembly of privileged shareholders have been examined by addressing the provisions of the Turkish Commercial Code No. 6102, comparative law regulations, doctrinal views, Supreme Court decisions, and practical issues. By examining the controversial issues related to our topic and the situations expected to gain clarity through laws and judicial decisions, it is aimed to provide a new perspective. In this context, our thesis titled "Special Shares and Special Shareholders in Joint-Stock Companies" has been prepared in four sections. In the first chapter titled "Preferred Shares," the concept of preferred shares was examined within the framework of preferred share principles by comparing it with similar concepts and the principles governing joint-stock companies. In the second section titled "Types of Preferred Shares," the various types of preferred shares are examined, focusing on the most debated issues in practice, namely, preferred shares with voting rights and preferred shares with representation on the board of directors, which form the main backbone of the section. In the third section titled "Special Assembly of Preferred Shareholders," the concept of the special assembly of preferred shareholders, its purpose of establishment, legal nature, preferred shares in comparative law, and the special assembly of preferred shareholders, the conditions for convening the special assembly of preferred shareholders, the process of convening, decisions requiring a meeting , and situations where a meeting is not necessary have been examined. In the fourth section titled "Legal Effect, Annulment, and Nullity of Preferred Shareholders Special Assembly Decisions," the legal protection mechanisms against the decisions of the preferred shareholders' special assembly are examined.
-
Ekonomilerin küreselleşmesi ve piyasaların globalleşmesi karşısında, ortak bir dile sahip olma arzusu giderek daha fazla hissedilmektedir. Bu ihtiyacı hafifletmek için dünya çapında, birçok ülke, kalite ve karşılaştırılabilir bilgiler için UFRS standartlarını benimsemenin uygun olduğunu düşünmüştür. Bu momentumda, SYSCOHADA muhasebe sistemi aracılığıyla OHADA alanı, 2017 yılında standartlarını UFRS ile uyumlu hale getirmeye karar vermiştir. Bu çalışmanın amacı, Uluslararası Muhasebe Standartlarını (UMS/UFRS), on yedi ülkedeki tüm varlıklarının muhasebesini yöneten Afrika'da Ekonomi Hukuku'nun Uyumlaştırılması Örgütü'nün muhasebe sistemi (SYSCOHADA) ile karşılaştırmaktır. Bu karşılaştırmalı analizin amacı, yukarıdaki iki muhasebe sisteminin benzerliklerini ve farklılıklarını ortaya koymaktır. Bu analiz UMS 1 : Finansal Tabloların Sunuluşu, UMS 2: Stoklar, UMS 7: Nakit Akış Tablosu, UMS 8: Muhasebe Politikaları, Muhasebe Tahminlerinde Değişiklikler Ve Hatalar, UMS 10: Raporlama Döneminden Sonraki Olaylar, UMS 12 :Gelir Vergileri, UMS 16 :Maddi Duran Varlıklar, UMS 19 :Çalışanlara Sağlanan Faydalar, UMS 20 :Devlet Teşviklerinin Muhasebeleştirilmesi Ve Devlet Yardımlarının Açıklaması, UMS 21 :Kur Değişiminin Etkileri, UMS 23 Borçlanma Maliyetleri, UMS 37 Karşılıklar, Koşullu Borçlar ve Koşullu Varlıklar, UMS 38 Maddi Olmayan Duran Varlıklar açısından yapılan muamelelere odaklanacaktır. Çalışma, her iki muhasebe standardı hakkında da iyi bir anlayışa sahip olmayı sağlayacaktır. Bu nedenle, yatırımcılar ve diğer tüm kişiler, SYSCOHADA ve Uluslararası Muhasebe Standartları ile ilgilenenler, bu iki muhasebe standardının finansal tablolarının karşılaştırılabilirliğini kolaylaştırmak amacıyla muhasebe düzenlemeleri hakkında iyi bir anlayışa sahip olabileceklerdir. Çalışma sonucunda SYSCOHADA ile Uluslararası Muhasebe Standartları arasındaki karşılaştırma birçok benzerlik ve çok az farklılık ortaya koymaktadır. Kıta Avrupası muhasebe sistemi ve Anglo-Sakson sisteminden kaynaklanan SYSOHADA hükümleri, kaynaklarını Uluslararası Muhasebe Standartlarında bulmaktadır. Ancak, bu iki standarttaki en büyük fark, SYSCOHADA için tarihsel maliyet ölçüm yöntemi ile UFRS için gerçeğe uygun değer arasındadır. In the face of the globalization of economies and the globalization of markets, the desire to have a common language is increasingly felt. To alleviate this need, many countries around the world have considered it appropriate to adopt IFRS standards for quality and comparable information. At this momentum, the OHADA field, through the SYSCOHADA accounting system, has decided to harmonize its standards with IFRS in 2017. The purpose of this study is to compare the International Accounting Standards (IAS/IFRS) with the accounting system of the Organization for the Harmonization of Economic Law in Africa (SYSCOHADA), which manages the accounting of all its assets in seventeen countries. The purpose of this comparative analysis is to reveal the similarities and differences of the above two accounting systems. This analysis will focus on the treatment of IAS 1 : presentation of financial statements IAS 2: Inventories IAS 7-cash flows IAS 8 accounting policies, changes in accounting estimates and errors IAS 10: events after the reporting period IAS 12 income taxes IAS 16 :property, plant and equipment assets IAS 19 :employee benefits IAS 20 :accounting for government grants and government assistance, description of TMS 21 :the effects of changes in foreign exchange rates IAS 23 borrowing costs, IAS 37 Provisions, Contingent Liabilities and Contingent Assets, IAS 38 intangible assets . The study will allow to have a good understanding on both accounting standards. Therefore, investors and all others persons interested in the SYSCOHADA and International Accounting Standards will be able to have a good understanding on the accounting regulations in order to facilitate the comparability of the financial statements of these two accounting standards. As a result of the study, the comparison between the SYSCOHADA and international accounting standards reveals many similarities and few differences. Originating from the continental European accounting system and the Anglo-Saxon system, the provisions of the SYSOHADA find their sources in International Accounting Standards. However, the major difference in these two standards is between the historical cost measurement method for the SYSCOHADA and the fair value for IFRS.
-
Tüm sermaye şirketlerinde, "sermaye" niteleyicisinin de belirttiği üzere, hissedarların şirket borçlarına karşı sorumluluğu, hissedarların şirkete hisse katılım değerleriyle sınırlı olduğu prensibi kabul edilir. Aynı şekilde, hissedarların ticari kararlardaki ağırlığı aynı sınırlama prensibine bağlı olarak belirlenir. Ticari şirketler hakkındaki Türk yasalarında ve Afrika Ticaret Kanunu Uyum Örgütünün (Organisation pour l'harmonisation en Afrique des droits des affaires, OHADA) yasalarında, sermaye şirketlerinde, "hissedarların sorumluluk ve ağırlığı prensiplerinin" sıkı bir şekilde korunduğunu gözlemleriz. Hissedarların genel olağan ve olağanüstü kurulları, genellikle, şirketin günlük yönetimini aşan kararları alma yetkisine sahiptir. Bu kararlar kesin belirlenmiş bir çoğunluğa göre alınır. Sermaye şirketlerinin günlük yönetimi alanında kalan bütün kararlar, bahsi geçen şirketlerin ticari katılım oranlarına göre – aslında hissedarlardakileri gelen – şirketlerin yönetim organlarının yetkilerinden kaynaklanır. Sermaye şirketlerinde, genel kurullar veya yönetim organları tarafından alınan, tüm kararlar, bu şirket hissedarları bahse geçen kurullara veya organlara katılmalarsalar bile, tüm şirket hissedarları için geçerli, uygulanabilir veya muhalefet edilebilirlerdir. Bu durum göz önüne alındığında şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz: bu tür şirketlerde, hisselerin çoğunluğunu elinde bulunduran hissedarlar, bu şirketleri idare etme yetkisini de aynı zamanda elinde bulundurmaktadırlar. Birçok aynı durumda, çoğunluk hissedarları ve azınlık hissedarları arasındaki menfaat çatışmalarını gözlemleyebiliriz. Oybirliği veya nitelikli çoğunluk gerektiren kararlar dışında, çoğunluk hissedarları, olağan ve olağanüstü kurallarda tüm yetkiyi ellerinde bulundurmaktadır. Aynı şekilde, sermaye şirketlerinin yönetim organlarında, çoğunluk hissedarları her zaman yöneticileri tayin etmektedir. Bu koşullarda, kararların alınmasında, çoğunluğun azınlığın menfaatlerinin göz önüne aldığı durumlarla karşılaşmak pek olanaklı değildir. Bu nedenle, çoğunluğun karşılıklı menfaatleri ve azınlığın menfaatleri arasındaki denge sorunu, genellikle çoğunluğa karşı azınlığın haklarının ve menfaatlerinin korunması sorunuyla bir tutulmayı hak etmektedir. Özellikle, çoğunluğu kontrol etmek yoluyla suiistimalleri önlemek veya hissedarlar arasındaki çatışmaları azaltmak için, azınlığa bazı haklar ve yetkiler vermek suretiyle azınlığı korumak esastır. Ancak, bu hak ve yetkilerin kapsamı "çoğunluk tarafından yönetim prensibi" ile sınırlandırılmalıdır. Bu çalışma kapsamında, OHADA ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ticaret hukukunda yer aldığı şekliyle, sermaye şirketlerinde azınlığın korunması hakkındaki uygulanan yolları analiz ettik. Bununla beraber, azınlık hissedarlarının korunması hakkında statü düzenlemelerini analiz edebilmek için, OHADA ve Türk hukukundaki, bazı sermaye şirketlerinin esas sözleşmelerini örnek olarak aldık. Hissedarlar, bu sözleşmelerde, yasalarda öngörülen düzenlemelerden daha iyi düzenlemeleri öngörme olasılığına sahip olmaktadırlar. Bu çalışmanın sonuçlarının, Afrikalı ve Türk hukukçular için olduğu kadar OHADA'ya üye ülkelerden Türkiye Cumhuriyeti'ne yatırım yapmak isteyen herkes için yararlı olacağı inancındayız. Dans les sociétés commerciales des capitaux, il existe le principe de délimitation des responsabilités des actionnaires par rapport aux dettes sociales et aux prises de décisions sociales. En lisant attentivement la législation turque sur les sociétés commerciales et la législation de l'Organisation pour l'harmonisation en Afrique des droits des affaires « Ohada» en sigle, nous observons également l'existence de ce principe de délimitation des responsabilités et de poids des actionnaires dans les sociétés commerciales des capitaux prévues dans toutes les deux législations. En Droit de l'Ohada tout comme en Droit Turc des sociétés commerciales, les assemblées générales des actionnaires dans les sociétés des capitaux, disposent de la compétence de prendre les décisions sur la politique générale et qui dépassent la gestion quotidienne des sociétés. Les décisions des assemblées générales sont prises, selon la majorité bien déterminée au cas par cas. Tandis que, les organes de gestion de ces sociétés, disposent des compétences pour décider sur la gestion quotidienne desdites sociétés. Toutes les décisions prises tant par les assemblées générales des actionnaires que par les organes de gestion des sociétés commerciales des capitaux, demeurent valables et opposables à tous les actionnaires sociaux; même à l'égard des actionnaires qui n'y ont pas participé. Au regard de cette observation, il nous est logique d'affirmer que dans les sociétés des capitaux, ce sont les actionnaires majoritaires qui disposent logiquement tous les pouvoirs de décider sur les sorts sociaux. Dans pareilles conditions, nous pouvons observer que les conflits d'intérêts entre les actionnaires majoritaires et ceux minoritaires, sont inévitables. Sauf pour les décisions qui nécessitent l'unanimité ou celles qui requièrent une majorité qualifiée, les actionnaires majoritaires détiennent tous les pouvoirs des décisions dans les assemblées et même dans les organes de gestion car, ce sont toujours les actionnaires majoritaires qui désignent les dirigeants de ces sociétés en fonctions de leurs poids sociaux. Il est ainsi peu probable que la majorité prenne en considération les intérêts de la minorité dans la prise des décisions. Pour cette raison, la question d'établir l'équilibre entre les intérêts respectifs des actionnaires majoritaires et ceux des minoritaires, mérite d'être assimilée en général à la question de la protection des droits et intérêts de la minorité contre la majorité. Plus précisément, il est indispensable de protéger la minorité en lui accordant certains droits et pouvoirs pour qu'elle puisse contrôler la majorité aux fins de prévenir les abus ou de limiter les conflits entre les actionnaires. Cependant, l'étendue de ces droits et de ces pouvoirs mérite d'être limitée par le principe de la gestion sociale par la majorité. Dans le cadre de cette étude, nous avons analysé la manière dont les actionnaires minoritaires sont protégés dans les législations de l'Ohada et turque. En plus, nous avons approfondi notre étude avec les analyses des dispositions statutaires y relatives d'une dizaine des sociétés commerciales des capitaux de deux Droits concernés car, les actionnaires disposent légalement le pouvoir d'en prévoir meilleur que ce qui était prévu par les législateurs. Nous sommes convaincus que les résultats de cette étude, seront théoriquement bénéfiques pour les juristes qui s'intéressent aux Droits turc et de l'Ohada et pratiquement importants pour toute personne qui souhaite investir tant dans la République de Turquie que dans l'un des dix-sept (17) pays membres de l'Ohada.
-
6102 sayılı TTK acentelik alanında önemli yenilikler getirmiştir. Yeni kanun 6762 sayılı Kanunda yer almayan bazı kurumlara yer vermiş, eski kanun döneminde uygulamada sorunlara yol açan bazı hükümler ise gözden geçirilmiştir. Acentelik sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme olduğundan, acentenin gördüğü iş için her zaman bir ücret talep etme hakkı bulunmaktadır. Acentenin en önemli hakkı olan ücret hakkı, müvekkilin karşı edimi olarak kendisini gösterir. Ücret hakkını düzenleyen hükümler arasında ücrete hak kazandıran işlemler ve ücrete hak kazanma zamanı ile ilgili hükümler yeniden ele alınmıştır. Bunlarla birlikte ücret hakkıyla ilgili olarak acenteye çok geniş bir bilgi alma ve defter kayıtlarını isteme ve inceleme hakkı tanınmıştır. Çalışma "Giriş" ve "Sonuç" bölümleri haricinde üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde acente kavramı ve bu kavramı oluşturan unsurlar incelenmiştir. Ayrıca acentenin hak ve borçlarına değinilmiştir.Çalışmanın ikinci bölümünde, acentenin en temel hakkı olan ücret hakkı incelenmiş olup; üçüncü bölümde ise, 6102 sayılı TTK ile getirilen düzenlemeler ve değişiklikler, 6762 sayılı TTK ile karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Ücret hakkına ilişkin bu değişiklikler, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra acentenin ücret talep edebileceği haller; ücrete hak kazanma anındaki ve ücretin muaccel olacağı andaki değişiklikler; ücret hakkında acentenin belge ve bilgi isteme hakkının emredici olarak düzenlenmesi olarak özetlenebilir. Law no. 6102 Turkısh Commercial Code brings advances at provisions about agency .The new Code brings new provions comparing with Law no. 6762 Turkısh Commercial Code. Furthermore, it resolves some issues existing in the period of 6762 Turkısh Commercial Code. Agency contract is a bilateral contract. Therefore the rights of the agent, constitutes theobligations of the principal. The commission right is also obligation of the principal. The provisions about commission right are reargued out, including transactions which bearing commission and time of entitlement of commission This thesis is consist of three chapters excluding the "introduction" and the "conclusion" parts. In first chapter, the notion of the agent and the elements of this notion are discussed. Moreover, rights and obligations of agent are examined. In chapter two, the principal right of agent, commission right is discussed. In chapter three, commission right is examined comparing with the provisions of Law no. 6102 Turkısh Commercial Code and Law no. 6762 Turkısh Commercial Code. Amendments about commission right are time of entitlement of commission , time of commission becoming payable. Furthermore , in some cases, an agent shall be entitled to commission on commercial transactions concluded after the agency contract has terminated. Lastly, an agent shall be entitled to demand that he be provided with all the information, and in particular an extract from the books, which is available to his principal and which he needs in order to check the amount of the commission due to him. Provision about demanding information is statutory.
Explorer
Thématiques
Thèses et Mémoires
Type de ressource
- Thèse (5)
Année de publication
-
Entre 2000 et 2025
(5)
-
Entre 2010 et 2019
(2)
- 2015 (2)
- Entre 2020 et 2025 (3)
-
Entre 2010 et 2019
(2)
Langue de la ressource
Ressource en ligne
- oui (5)